On Parmağında On Marifet

On parmağında on marifet deyimi onu anlatırken ifade buluyor adeta. Mimar, yazar, tekne tasarımcısı, tekne maketçisi, kaptan, denizcilik ve yelken eğitmeni, usta bir ressam...
Siz bu satırları okurken o çoktan açık denizlere yelken açtı. Deniz’i sorduğumuzda “Tekneye ayak basmadan, yelken açmadan bir hayat düşünemiyorum. Denizsiz geçen gün benim için kaybedilmiş gündür” diye yanıtladı sualimizi, çalışma odasının penceresinden sonsuz maviliklere selam verir bir edayla….
Gözlerine baktığımız vakit anlıyoruz ne denizi, ne de kendisini dinleyerek anlamanın imkansız olduğunu. Aşk gibi içine dalmadan bilmek ne çare.
Tasavvuf ehli “Kal ilmi değil, hal ilmi” der. Sözle değil yaşanarak öğrenilenden bahseder. Anladık ki, büyük bir tevazu ile anlatılan başarılarla kutsanmış koskaca bir yaşamı gıpta ile dinlemek payımıza düşen. Ne kadar anlatmaya çalışsak, o denli eksik kalacak, denize adanmış bir ömrün baş aktörü Yücel Köyağasıoğlu…
Yücel Köyağasıoğlu Kimdir?
1936 yılında Arnavutköy’de doğdu. Çocukluğu ve gençliği zamanın en ünlü yelkencilerinden dayısı Nedim Özgen'in yanında, teknelerde ve tersanelerde geçti. İlk ve orta öğrenimini Galatasaray'da, liseyi Kabataş Erkek Lisesi'nde tamamladı. 1958 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nin sınavlarına bir yelkenli modeli ile girip kazandı. 1965-1974 yılları arasında İsveç'te mimar olarak çalıştı. Yurda döndüğünde, İstanbul'da kendi mobilya atölyesini kurdu. 1982'de oğlu ile birlikte 30 feet'lik bir “sloop”un kalıplarını hazırlamaya başladı. Bu teknelerden 7 adet imal ederek, Türkiye'de ilk seri CTP tekne yapımının öncülerinden oldu. 1984 yılında, Camper&Nicholson firmasının dünyaca ünlü 33 metre boyunda bir kech olan “Black Swean” yatının 2 yıl sürecek olan restorasyonuna başladı. 1986 yılı geldiğinde, atölyesini Bodrum'a taşıyıp, boyları 22 ila 35 metre arasında değişen, planları da kendisine ait olan çeşitli klasik tipte yelkenli ve motorlu yatlar imal etti. Türkiye'yi uluslararası birçok yarışta başarılarıyla temsil eden Bodrum ve Türkiye'nin tek eğitim gemisi olan STS Bodrum Okul Gemisi'nin mimarıdır. Muğla Üniversitesi Denizcilik Fakültesi’nde Denizcilik Kültürü üzerine eğitim vermektedir.
İlk olarak Güzel Sanatlar Akademisi’ne giriş öykünüzü dinlemek isteriz sizden.
Akademiye girerken malum bir takım sınavlara giriyorsunuz ancak yetenek ölçmek maksadıyla sizden birşey yapmanızı istiyorlar. Ben sınavlara girdiğimde modern bir cami projesi istenilmişti. Bir de yaptınız bir modeli getirmenizi istiyorlar. Ben de yaptığım tekne modelini götürdüm. Orada bekleyen çocuklar benimle dalga geçmişlerdi. Jüri karşısına çıktım, modelimi sundum ve sohbetimiz tekne yapımı üzerine koyulaştı. Böylelikle 1958 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne kendi gemi modelim ile girmiş oldum. Yaklaşık 9 yıl İsveç'te mimar olarak çalıştığınızı, ardından yurda dönerek bir mobilya atölyesi kurduğunuzu biliyoruz. Bu yoğun program içerisinde yeniden denizlere dönüşünüz nasıl oldu? 1982 yılında ilk polyester tekneyi imal ettim. 30 feetlik (9.14 m.) bir yarış ve gezi teknesi idi. Adını “YOSUN” koyduğum bu tekneyi hala kullanıyorum. Bu tekneden 7 adet imal ederek Türkiye'de ilk seri CTP tekne yapımının öncülerinden biri oldum. Ardından 1984 yılında, Camper & Nicholson firmasının dünyaca ünlü 33 metre boyunda bir kech olan “Black Swean” yatının 2.5 yıl süren çalışmasına başladım. Büyükdere’de gerçekleşen full restorasyonda, ayrıca tekneye 40 m. uzunluğunda direk yaptım.
Bodrum’a gelişinizi anlatır mısınız?
“Black Swean”ın restorasyonu sırasında Bodrum'dan bir iş teklifi aldım ve 1986 yılında ekibimle birlikte atölyeyi Bodrum’a taşıdık. Burada ilk olarak, Konacık yolu üzerinde aynakıç tekne imalatını gerçekleştirdim. Bu tekneyi Konacık'tan Torba'ya kadar taşıyıp denize indirmiştik. Daha sonra İçmeler'deki Denizci Tersanesi’nde, Karadenizli ustaların başlattığı 5 teknenin yapımını üstlendim. Tersanenin başına geçtim ve yarım kalmış tekneleri bitirdim. Sonunda denize indirip limana bağladım. Bodrum’da atölyemizi açmak için ustalık belgesine ihtiyacımız vardı. Bu belgeyi almak üzere Halk Eğitim Merkezi’ne gittiğimde çıraklık eğitimi aldınız mı diye sordular ve bir mimara belge veremeyeceklerini belirttiler. Diplomamda “İç Mimari atölyesinden mezundur’’ yazıyordu. Kopyasını dönemin valisi Lale Aytaman'a gönderdim. Sonunda belgeyi aldım ancak doğramacı ustası olarak hazırlandı ustalık belgemiz. Nedeni ise Bodrum’da ‘’Tekne Yapım Ustası Belgesi’’ daha yoktu. Bir müddet Durukos Yatçılık'ta çalıştım. O sırada bir İngiliz asilzadesinin “Queen of Peace” adındaki aynakıç tekne siparişi geldi. Tekneyi papazlar eşliğinde takdis ederek teslim aldılar. Papazlar eşimle beni de takdis etmişlerdi. Bunun bir İngiliz geleneği olduğunu öğrendim. Şu an o tekne Malta'da charter yapıyor. İtalya’daki, La Spezia limanında bulunan, dünyaca ünlü “Studio Faggioni” firmasından gelen bir sipariş üzerine, “İSTAR” adı verilen klasik bir gulet imal ettim. Bodrum’da ilk defa inşa edilen “ERBEY” daha sonra da “ALİZE” adını alan klasik bir motoryat imal ettim. Bodrum'a ilk geldiğim yıllarda guletlerin yelkenle gidemeyeceği algısı vardı. Hayır, bu tekneler tam anlamıyla yelken tekneleridir. Bu tip guletler asırlarca Akdeniz’deki limanlar arasında sadece yelkenle yük taşımışlardı. İyi ki Erman Aras Bodrum Kupası yarışlarını başlattı da bu tekneler yelken yapma özelliklerini geliştirdiler.
Türkiye'nin ve Bodrum’un tek eğitim gemisi STS Bodrum’dan bahseder misiniz?
Valena yelkenli, uskuna tipi, üç direkli bir gulet olan “Durukos Jasmine”in imalatını bitirip, Tepecik Camii’nin önüne bağladığım sırada aralarında BOSAV idarecilerinden Erman Aras ve Yücel Erkal’ın da bulunduğu bir grubun, sahilde beni beklediğini gördüm. Kendileri, bir Okul Gemisi yaptırmak istediklerini belirtip, yardımcı olup olamayacağımı sordular. Bende bu projeye çok olumlu yaklaştığımı kendilerine bildirdim. 15 günde, geminin tüm imalat detaylarını hazırlayıp, kendilerine verdim. Okul gemisini imece usulü toplanan malzeme ve paralarla tamamladık. Donanmadan çeşitli parçalar geldi, esnaf yardımcı oldu. 2 yıl gemi yapımı için çalıştık ancak kaynak olmaması gemi inşaasını zamana yaydı. Geminin yapımı bittikten sonra eğitmenliğini de üstlendim. Uzak seferlere gittik. Yaklaşık 15 yıldır uluslarası okul gemileri yarışlarına katılırız ve dereceye gireriz. STS Bodrum’un yapım amacına da değinmek isterim kısaca. Bodrum'da 3000'e yakın gulet vardı. Bir gemide minimum 3 adam bulunur; kaptan, gemici ve aşçı. Bu neredeyse 10.000 kişi demek. Üstelik çoğu tekne charter yapıyor. Personelin eğitimli ve donanımlı olması şart. Bir çok tekne çevre köylerden topladığı personel ile hizmet vermeye çalışıyor. Bir düşünün eğitimsiz personelle hatta kaptanla ya da çocuklarla turiste hizmet veriyorsunuz. Okul gemisini kalifiye eleman yetiştirmek amacıyla inşa ettik. Gelelim denizin kurallarına. Teknelerde gözlemlediğiniz hataları bizimle paylaşır mısınız? Bir yelkenlide, puruva direğine, sancak tarafındaki alt gurcataya gittiğiniz ülkenin bayrağını çekersiniz. Bu bir kaidedir, hiç değişmez. Maalesef tek direkli birçok teknede bu kurallara uyulmuyor. Kendi ulusal bayrağınızdan daha büyük bir bayrak da taşıyamazsınız ancak bugün çeşitli spor kulüplerinin bayrakları ulusal bayraklardan daha büyük kullanılıyor. Limanda dururken ulusal bayrağınız kıç taraftaki gönderde olur şayet yelkene çıkıyorsanız en arka direğin en üstüne ulusal bayrak çekilir. Seyir feneri dediğimiz lambalar da yanlış yerde kullanılıyor. Bunlar sahil güvenlik ve liman başkanlığı tarafından sörveyden geçer. Uluslararası çatışma kurallarında fenerlerin nerede yakılacağı, bulundurulacağı kesin belirtilmiştir. Biz tüm bu yanlışları düzeltmek için okul gemisini yaptık. Eğitime katılanlardan bir çok kişi “ İtiraf ediyoruz bu kuralları bilmiyorduk” diyorlar.
Deneyimlerinizi aktardığınız kitaplarınıza değinelim biraz…
Yelken Dünyası, Naviga gibi dergilere bir takım yazılar yazıyordum. Bunlar zamanla birikti. Rahmetli Sadun Boro’nun da teşvikiyle birikimlerimi kitaplaştırmaya karar verdim. Cumhuriyet döneminin klasik yatlarının öykülerini konu alan “İstanbul Kotraları” adlı ilk kitabım 2007 yılında yayınlandı. “Denizin Kanatlı Perileri” isimli 2. kitabım 2014 yılında çıktı. Yelken hakkında temel bilgilerin yer aldığı kitapta, “Antik Çağ Gemileri”nden “Dev Yelkenliler”e, “Kadırgalar”dan “Kalyonlar”a kadar pek çok gemi tipini kendi çizimlerimle anlattım.
Fotoğraf çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Körüklü bir makiman vardı. Akademiye girdiğimde rahmetli anneannem bana bir fotoğraf makinası aldı. O yıllarda Gültekin Çizgen ile bir sergi açtık. İsveç’e gittiğimde ise önceleri bir reklam firmasının fotoğraf atölyesinde çalıştım. İsveç’in Hasselblad marka kamerasını kullanıyordum. Bu makina üzerinde ilk defa uyguladığım basit bir teknikle 360 derece fotoğraf çekmeye başladım. Çok ilgi gördü. Patent için müracaat ettim, kabul edildi fakat maliyeti çok yüksek olduğundan devam edemedim. O dönemde bazı dergilerde mucit olarak haberim yapıldı.
Gemi modelciliğinden söz eder misiniz?
Turgutreis Marina'da yaptığımız model tekneleri yarıştırırdık. Statik ve yüzer model dediğimiz iki tip modelcilik vardır. Yüzer modellerde hareket kabiliyeti vardır. Bu yelkenli ya da motorlu olabilir. Bunların uluslararası yarışları da vardır. Çeşitli klaslara göre tekneler yapılır ve uzaktan kumanda ile yarışırsınız. İsveç'te yaşadığım dönemlerde İsveç Modelciler Derneği'ne üyeydim.






