MURAT ŞEKER


9. Bodrum Türk Filmleri Haftası etkinliklerinde bir araya geldiğimiz Murat Şeker ile hayatının projesini, Türk Sineması’nı ve Bodrum’u bir kadraja sığdırdık.  

İlk olarak en büyük tutkunuzu ve kariyerinizin projesini dinlemek isteriz…

Ya İstiklal Ya Ölüm… Hayatımın projesi…

Hep sorarlar, ilk kez ne zaman maça gittin diye. Ben hatırlamıyorum. Çünkü babam beni altım bezliyken götürmeye başlamış. Özetle ailecek Fenerbahçeliyiz. Soyadı Şeker olan herkes Fenerbahçeli. Aynı zamanda ben ve kardeşim Uğur Şeker kongre üyesiyiz. Dolayısıyla bu film benim için aynı zamanda görev. 

Oldukça yüksek bütçeli bir proje. Söz konusu Fenerbahçe ve Kuva-yi Milliye olunca biz bunun çılgınlık değil bir görev olduğunu düşünüyoruz. Şu anda senaryosu bitti. Cast çalışmaları devam ediyor. Çekimleri Mayıs 2020’de başlayacak. Ocak 2021’de vizyona girmeyi planlıyoruz. 

Bu süreçte yapılan en kapsamlı film olacak. Film Fenerbahçeli sporcuların Kuva-yi Milliye’ye verdikleri destek başlığı altında İstanbul’un işgal altında olduğu yılları anlatıyor. Filmin omurgasını Fenerbahçeli sporcular ve onların bağlı olduğu Kuva-yi Milliyeli Kadıköy grubu oluşturuyor.

1920’lerin hiç bilmediğimiz renkli İstanbul’unu tasvir ediyoruz. Kurtuluş Savaşı denildiğinde genel olarak cephede olanları biliyoruz. Oysa ki İstanbul sokaklarında neler oldu pek haberimiz yok. İstanbul’da o dönemde yaklaşık 150-200 bin Rus var mesela. Dolayısıyla bir perde fotoğrafını çektiğimizde Rus kontesler, İngiliz generaller, Fransız subaylar gibi bir sürü değişik tip var. Fransızların işgalci olarak getirdiği Senegalli askerler var İstanbul sokaklarında.

Bugüne kadar Kurtuluş Savaşı ile ilgili dönem filmleri İnkılap tarihi dersinin görseli gibi oluyordu. Biz bunun herhalde filmini çekmeye çalışan ilk ekip olacağız. Tabi ki tarihi gerçekler var bu filmde. Öncekilerde hep bir en doğru anlatım kaygısı vardı. Biz iyi bir epik drama yapmak için kolları sıvadık. En temel motivasyonumuz da Fenerbahçe’nin işgal kuvvetlerine karşı kazandığı maçların hikayesi. Niçin o maçlar yapıldı? Neden General Harrington kendi adına kupa vermek zorunda hissetti? Perde arkasında neler oldu?... gibi.

Şu hususu da belirtmek isterim. Amacımız yalnızca Fenerbahçeyi değil, Kuva-yi Milliye’de Kurtuluş Savaşının kazanılmasını sağlayan isimsiz kahramanları yüceltmek. 

Yakın zamanda vizyona girecek olan “Amacı Olmayan Grup”ta vermek istediğiniz mesaj nedir?

Filmde anlatılan amacı olmayan bir grup gencin hayatlarına anlam katma hikayesi. Film bir grup gencin adam olma hikayesini komediyle harmanlayıp aktaracak.

Mart 2020’de vizyona girecek olan filmin yapımcılığını üstlendim. Senaryosunu filmin aynı zamanda yönetmeni olan Ali Tanrıverdi ile birlikte yazdık. 

Bir tarafta her şeyi olan ve amacı olmayan gençler, diğer tarafta hiçbir şeyi olmayan ama hayata dair pek çok amaca sahip çocuklar göreceğiz. Günümüz gençliğinin en büyük sorunu amaçsızlık. Kimse irdelemediği için şu an böyle bir sorun yok gibi gözüküyor. Zaman zaman filmlerimde küfür var diye eleştiri alıyorum. Ama küfür ben filmimde kullandığım için var değil, yaşamımızda zaten var olduğu için ben filmlerimde kullanıyorum. Aslında bir nevi topluma ayna tutuyorum. Neden görmezden geleyim. Ben sanatçıyım. Biz filmde bunları masaya yatırıyoruz. 

Oyunculuk deneyimlerinizden söz eder misiniz?

Elveda Rumeli dizisinde Bulgar eşkiyası Todor’u oynamıştım. Sütçü Ramiz’in evini basıyordum. Bu rolün benim için özel bir öyküsü var. Yönetmen Serdar Akar’ı dizi setinde ziyarete gitmiştim. “Murat gelmişken oynatalım seni” dedi. Farklı bir rol olsun, geldiğimize değsin dedim. Eşkiya deyince kötü bir adam olayım da başka bir şeyi resmedeyim düşüncesiyle kabul ettim. O zamanlar Ortaköy’de oturuyorum. Asıl film mahalleye dönünce başladı. Tüm esnaf “O rol sana hiç yakışmadı, böyle şey mi olur? Türk köyünü basıyorsun” diye sitem etti. Anladım ki rolün hakkını vermişim.

Sonra Mehmet Bahadır Er’in yönettiği Sev Beni filminde turist rehberi Vural rolünü oynadım. Kadın satıcılarıyla iş yapan uyanık bir tipti. Bir sanat filmiydi ve canlandırdığım oldukça renkli bir karakterdi. 

Çakallarla Dans 5’te de Komiser Murat’ı oynadım. Filmin 5.’sinde bizde olalım dedik ve finalinde iyi bir polisi canlandırdım.

Sizin için Bodrum ne ifade ediyor?

Bodrum’a ilk kez 1989’da tatile geldim. İlk gördüğüm Bodrum harika bir masal kasabasıydı. Geçen zaman içinde Bodrum çok değişti. Burada açılan mekanlar, insanların eğlence anlayışları bana pek uymadı. Uzunca bir süre gelmedim. Bodrum Türk Filmleri Haftası vesilesiyle Bodrum’un Eylül sonunda daha güzel olduğunu keşfettim. 

Zeki Müren’in anlattığı o cennet Bodrum yok artık. Başka bir şey var, arayıp bulana var. Hala çok güzel ama eskisi gibi total bir cennet değil. Dolayısıyla Bodrum bütün bu çelişkileriyle tam bir sinema konusu. Çünkü sanatın temel prensibi bir çelişki olacak ki çözüm olsun. 

Türk Sineması’nın son dönemde yaşadığı sıkıntılı süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Türk Sineması yeni bir sürece giriyor. 2010 yılından itibaren sektörde oldukça hızlı gelişim yaşandı. Seyirci kapasitesinin üzerinde gelişim alacağı varsayılarak yatırımlar yapıldı. Bambaşka sektörlerden bu işte para var diye gelen yeni tür yapımcılar oluştu. Yakın zamanda yaşanan o kavgalar aslında bu sağlıksız yapıdan kaynaklanıyordu. Şuan ki süreci daha önce üstü örtülen ve görmezden gelinen rahatsızlıkların temizleneceği bir süreç olarak değerlendiriyorum. 

Sinema bir sanat. Bunu unutursak kimseye yar olmaz. Türk Tiyatrosu son yıllarda müthiş bir gelişim içerisinde, daha modernize görüntü sunmaya başladı. Yeni oyunlar, yeni yaklaşımlar, yeni nesil seyirci tarafından bunlar alındı. Sinema ise zaten yükselen bir grafikti. Dolayısıyla 1 yıl bunun sekteye uğraması bizi karamsarlığa sürükleyemez. 

Promosyonlu biletler müessesesi bittiği için 2020’den itibaren genel manada yapımcı tarafının daha yüksek girdili kazançlar elde etmesinin önü açılıyor. Bu daha çok nitelikli film anlamına geliyor. İlk olarak film yapım ayağını güçlendirmek gerekiyor ki insanlar sinema salonuna gitsin. 

Türk sinemasının asıl sorunu herkesin emeğinin karşılığını alabilmesi sorunsalıydı. Şimdi yasalarla bu düzenlendi. Bundan sonra bu temel üzerinde herşey yeniden inşa edilebilir.