KAAN ÇAKIR


Kara Melek dizisinde Ertan karakteri ile tanıdı Türkiye onu. Bir İstanbul Masalı’nda Necati olarak çıktı karşımıza… Bostancıbaşı Latif karakteri ile hepimizin sempatisini kazandı. An geldi Gazzeli bir balıkçıyı canlandırdı. Yakın zamanda ise, Bodrum Masalı’nın Cahit’i olarak ekranlarda boy gösterdi.

Usta oyuncunun hayat verdiği, onlarca dizi ve film arasından rastgele seçtiğimiz bir kaç karakter ile başlamak istedik keyifli sohbetimizi anlatmaya…

Kaan Çakır ile Bitez’in daracık sokaklarından birinde gizlenen keyifli evinde, Bodrum’u ve sanat hayatını konuştuk.

Oyunculuk kariyerinize nasıl başladınız?
Lisede başlayan tiyatro ve oyunculuk serüvenim konservatuar eğitimi ile devam etti. Oyunculuk merakımın ilk kıvılcımlarını ilkokul yıllarında verdiğini ilerleyen zamanlarda farkettim. Okul tiyatro gösterilerinde rol almaya başlayarak ilk adımlarını atmış oldum ve “benim yolum galiba bu” dedim kendi kendime. Hacettepe'de konservatuar sınavlarına girdim. O dönem konservatuarlar iki sınava tabi tutardı. İlkinde birkaç oyun oynarsınız. İlk sınavı kaybedersem ikinci sınavı kazanamayacağımı düşünerek İstanbul Devlet Konservatuarı sınavına da girdim. Daha sonra öğrendim ki Hacettepe'de girdiğim ilk sınavı kazanmışım. Bu da kaderin bir cilvesiydi herhalde. İstanbul Devlet Konservatuarı'nda eğitimin yanısıra güzel bir arkadaş çevresi de edindim. Üniversite son sınıftayken Dormen Tiyatrosu'nda profesyonel oyunculuk kariyerim başlamış oldu. “Popcorn” adlı oyunla Halit Ergenç, Güneş Berberoğlu, Kerem Atabeyoğlu, Gülbin Yeşil gibi o zamanın usta isimleri ile ilk oyunumu oynama fırsatı buldum. Tiyatro serüvenim çok uzun sürmedi. Bu içten gelen sinemacı ruhumdan kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Oldum olası kamerayı, sinemayı, beyaz perdeyi seven bir insanım. 2 yıl Sinan Çetin'in yanında çalıştım. Bu süreçte işin kamera arkası ile ilgili deneyimim oldu. 1998-99 yıllarında dizilerin yeni başladığı, özel kanalların yeni açıldığı dönemlerde Kara Melek dizisi ile filizlenmeye başladım ve orada 4 bölüm rol aldım. Bu dizide asistan olan Ömür Atay beni yıllar sonra arayarak İstanbul Masalı dizisine başladığını söyledi. Kariyerimin başlangıcı sayılabilecek bu dizide 2 sezon oynadım.

Aileniz ve yakın çevrenizden oyunculuk dışında bir meslek seçmeniz yönünde tepkiler aldınız mı?
Her aile gibi benim ailemin de çekinceleri vardı. Babam dişini tırnağına takarak bir iş kurmuş, ister istemez abim ve beni oraya yönlendirmek istiyordu. Daha elle tutulur birşeyler yapmamı istiyorlardı tabi ki. Ancak gidişatımdan, yaşantımdan memnum olmuş olacaklar ki bugün oyunculuk mesleğini yapıyor olmamdan çok mutlular. Günün sonunda mutluyuz diyebilirim. İnsanlar kendi mesleklerini seçemiyorlar. Bunda ailelerin yönlendirmeleri en belirleyici etken. Çocuk çoğunlukla yanlış yönlendiriliyor ve karşımıza mutsuz bireyler çıkıyor. 9 yaşında bir oğlum var. Onun, mutlu olabilmesi, eğitimde iyi bir yerden başlaması adına Bodrum'da bir okul girişimimiz oldu. “Başka Bir Okul Mümkün” projemiz ile Mutlu Keçi ilkokulu'nu kurduk. Bugün o okul maalesef kapanmak zorunda kaldı. Fakat Ali'nin gidişatından çok memnunum, başka bir okula gidiyor ve öğretmenleri ondan çok memnun. Mutlu Keçi Okulu kapandığında oğlumuza bunu nasıl açıklayacağız diye karalar bağlamıştık. Orada mevcut eğitim sisteminin dışında bir sistem vardı. Ödev ve derse girme zorunluluğu yoktu. Ancak Ali şu anda gittiği eğitim sisteminin içinde de kendisi olmayı başardı, aydınlandı. Siz, çocuğunuz için ne kadar doğru yaptığınızı düşünseniz de, yönlendirmeye çalışsanız da su yolunu buluyor.

Oynadığınız karakterler arasında sizi en çok etkileyen hangisi oldu?
Ben oyunculuğun dışarıdan göründüğü kadar duygusal bir hikaye olmadığına inanıyorum. Elbette duygusal bir yanı var ancak %80'inin teknik olduğuna inanıyorum. Gerçek ya da kurmaca hikayelerde deneyimlerinizi teknik olarak içinize hapsedersiniz. Yeri geldiği zaman kartlarınızı ortaya çıkarırsınız. Şu rolü oynamak isterim dediğiniz, canlandırmayı istediğiniz bir karakter var mı? Zor olan roller genelde oyuncunun istediğidir. Oyuncu ne kadar dikkat çekerse kendini o kadar başarılı addeder. Bu manada en dik, en sivri rollere girmek ister. Ben de altından kalkamayacağım işleri yapak isterim. Bu rol deli, hasta, çift karakterli biri, aşık ya da psikopat olabilir. Oyuncu hem şarkı söylemek, hem ağlamak ister.

Oyuncu olmak için eğitim yeterli mi? Oyuncuyu doyuran nedir, nelerden ilham alır?
Eğitim bu manada bir temeldir ve size anahtarlar verir. Siz hayatınız boyunca doğru kilidi ararsınız. Oyunculukta eğitim hiç bitmez. Benim için temel esas gözlemlemektir. İnsanların durumlar karşısındaki tepkilerini dikkate alırsanız, iyi bir toplayıcıysanız doğru anahtarı doğru kilide sokarsınız. Muna filminde bir Filistinli’yi canlandırdınız. Bu karakter size “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” kategorisinde Altın Portakal getirdi. Bu karaktere nasıl çalıştınız? Bu rol de siz kendinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Canlandıracağım rol küçük ya da büyük olabilir, rolümü bir renk olarak görürüm ve büyük resme bakıldığında orada bir fark olmasını isterim. Bilmediğim bir dilde oynamak gerçekten zor bir deneyim oldu benim için. Filistinli bir arkadaşım bana dil konusunda yardımcı oldu. Onun telafuzunu kulağıma geçirerek aslında bir taklit gerçekleştirdim. Ancak işin tekniğini alırken duygusunu da seyirciye verebilirseniz, seyirci hem bunu kabul eder hem de yaptığınız iş daha doğal görünür. Bu noktada seyirci de vermek istediğim duyguyu aldı ve bu karakter bana ödülü getirdi.

Yakın zamanda sizi bir projede görecek miyiz?
Şu an çekimleri devam eden “Mehmed Bir Cihan Fatihi” adlı yapımda rol alıyorum. Kenan İmirzalıoğlu'nun Fatih Sultan Mehmet'i canlandırdığı dizide Çetin Tekindor, Altan Erkekli, Gürkan Uygun, Seda Bakan gibi oyuncular yer alıyor. Çekimler için İstanbul'a gidip geliyorum. Sabırsızlıkla dizinin yayına girmesini bekliyoruz. Gerçekten başarılı ve güzel bir proje oldu. Yakın zamanda Kanal D ekranlarında izleyeceksiniz.

Kendinizi izlerken eleştirdiğiniz noktalar oluyor mu?
Kendimi eleştirirken acımasız oluyorum. Sizin yaşadığınız duygu ile insanlara geçirdiğiniz duygu arasında fark olabiliyor. Aşık gibi baktığımı düşünürken, odun gibi baktığım da oluyor. Bunun için daha çok çalışmam gerektiğini hissediyorum. Oyunculuktan böyle keyif alınır diye düşünüyorum.

Bodrum serüveni nasıl başladı?
Bir İstanbul Masalı’ndan sonra 1 yıl Aliye dizisinde rol aldım. Ardından 3 yıl boyunca hiç bir rolde görev almadım. Bu sırada ailem de işini büyütmek istiyordu. Kırtasiye ürünleri imalatı yapan firmamızda sosyal ilişkilerim güçlü olduğundan satış pazarlamada 10 yıl çalıştım. Ancak kurumsal bir firmada çalışan eşimle İstanbul'da mutsuz olduğumuzu düşünerek oğlum da doğduktan sonra daha fazla hırpalanmamak için bir gecede Bodrum'a yerleşmeye karar verdik. Neden Bodrum bilmiyoruz. O dönem oyunculuktan ümidimi kesmiştim. Bir ara ailemin kurduğu restoranda çalışmıştım. Bu deneyimimi düşünerek konu üzerinde araştırma yaptım. Farkettim ki Bodrum'da zemin kaygan ve bu tarz işletmeler hızla yok oluyor. O arada dizi teklifleri geldi. Biz Bodrum'u çok seviyoruz. Ben kendini izole edebilen bir insan değilim. İnsanlar ile kolay kaynaşır, hemen çevre edinebilirim. Eşimle burada çok iyi dostluklar edindik.

Güzel yemek yapar mısınız? Restorat açmayı düşündüğünüze göre bu konuda maharetli olmalısınız?
Mangal konusunda çok iyi olduğumu düşüyorum. Eti kıvamında ve iyi pişiririm. İnsan iyi yemek yediği zaman mutlu hissediyor. Izgara balık konusunda da oldukça iyiyim. Bahçemizdeki taş fırınımızda birkaç kez lahmacun, pizza denemelerimiz oldu. Oğlak tandır yapmayı severim. Aile olarak sosyal bir yanımız var. Evimizde daveti, sohbeti, paylaşmayı severiz.

Bodrum Masalı’na nasıl dahil oldunuz?
Yapım şirketi tarafından teklif aldım, ancak ben diziden erken ayrıldım. Dizinin Bodrum'un tanıtımına çok büyük bir katkısı olduğunu düşünüyorum. Çok iyi bir projeydi. Son dönemde Türk Sineması oldukça hızlı gelişim gösteriyor. Dizi sektörü de bundan nasibini alıyor.

Yapımlar sizce yeterli kalitede mi?
Her geçen gün kalite artıyor. Türkiye'deki teknik ekipman dünya standartlarının bile çok üstünde. Oyuncu kalitesi de buna paralel. Bana göre bu ülkenin ve sinema sektörünün en çok yazara ihtiyacı var. Çünkü sinema yapmak için paraya değil, fikre ihtiyaç vardır.

Eviniz kendine has dokusu ve ruhuyla büyülüyor adeta. Güney Afrika’dan Bitez’e sahil evleri başlığı altında Maison Française dergisinin kapağını süsledi eviniz. Öyküsünü paylaşır mısınız bizlerle?
Eşimle ev ararken Bodrum'a geldiğimizi hissettirecek bir Bodrum evi aradık. Evimizi tasarlayan mimar çift, evin salonuna köşe bir koltuk çizip evi bunun üzerine inşa etmişler. Eşimle bir evin ruhu olduğuna inanıyoruz. Bu evi mimar çiftten o ruhuyla teslim aldık. Bu ruhu yaşattığımız için “evi iyi ki size sattık” dediler. Evin iç dekorasyonu eşime ait ve onun seçimiyle bu halini aldı. Evimizdeki herşey birbirine iyi uyum sağlıyor. Eşimin bu konuda çok rafine bir gözü var. Bir çok arkadaşımız Başak’ın dekorasyon zevkine güvenir ve fikir alır.