Rüzgarın kanatları… Yel Değirmenleri…


Rüzgarlı tepelerin hakimi, bereketin sembolü taş kuleler zamana yenilmiş, açık denizlerde süzülen yelkenlilere iç çekerek bakıyor, tahta kanatları kırık, rüzgara hasret.

Kuşaktan kuşağa miras kalarak yüzlerce yıl boyunca dönüp durmuş pervaneleri, deli rüzgarlarla sarmaş dolaş…

Şimdi ise suretleri renklendirmekte çarşı pazarı… Hemen her köşe de renk renk, boy boy yel değirmenleri…

Yel değirmenleri rüzgârlı tepeleri mekân edinirler. Deli esen rüzgârlar, o koca çarkı döndürmeye başlayınca, tahıl taneleri öğütülür, sofra pazara bereket gelir. Eşeklerle değirmenlere taşınan tahıllar sırayla öğütülüp çuvallara doldurulur. Bodrum Yarımadası’nın en rüzgârlı tepelerinde boy gösterir yel değirmenleri. İlk bakışta denizde rüzgarla ve dalgalarla boğuşan teknelerin kardeşleri gibidirler. Bazen deniz kıyısında ama genellikle dağların rüzgarlı tepelerindedir.

Bir zamanlar inci gerdanlık misali denize nasır tepeleri süsleyen değirmenlerin, ucundan bez parçası sarkan çarkları kırılmış, içleri viran haldedir artık. Yalıkavak yolu üzerinde tam tepede bulunan ve restore edilen 1850 yılından kalma yel değirmeni ise, çalışan tek tarihi yel değirmeni olma özelliğine sahip. Yalıkavak’ın simgesi haline gelmiş yel değirmeni, özel bir işletmeci tarafından onarılıp kafe olarak turizme kazandırılmış.

Yazın yakıcı sıcağında her daim esen rüzgârlı tepede tarihi yel değirmeninin gölgesinde oturup, rüzgarın sesine mutlaka kulak vermelisiniz. Değirmenin ana yapısı mozaik taş örgü yoluyla oluşmuş bir konidir. Taş örgünün aralıkları özenle doldurulmuştur. Değirmenler bu şekilde; hem rüzgar ve yağmura karşı, hem de yelkenli kanatların dönerken oluşturduğu güçlü hava akımlarına karşı dayanabilmektedir. Değirmenlerin yükseklikleri yelkenlerin uzunluklarına göre belirlenir. Rüzgarın az olduğu zamanlarda yelken yüzeyi büyütülerek gerekli güç elde edilir. Esintinin çok olduğu durumlarda ise, yelken yüzeyi daraltılarak sistemin dengesi kurulur. Yelkenlerin bağlandığı ağaç kollara seren adı verilir. Serenlerin sayısı genellikle 10-12’dir.

Gemicilik dilinde cavadara bastonu denilen ince bir çubuk vardır. Bu çubukların ucu ile serenlerin uçları ince bir çarmık zinciri yardımı ile birbirine bağlanıp gerilerek kanat sistemi birleştirilir. Değirmenin can damarı ise, çarklardan ve dişlilerden oluşan öğütme sistemidir. Bu sistemin bütün parçaları yapacağı işin gerektirdiği sağlamlık, hafiflik, esneklik gibi özellikleri taşıyan ağaçlardan yapılmıştır. Yelkenlerin döndürdüğü ana mil ve çark; menengiç, fener; karaağaçtan yapılmıştır.

Yel değirmenlerinin izini sürerken baba mesleğini sürdüren 1936 doğumlu Osman Mazı ile keşişti yolumuz. “Sabah ezanı ile düşerdik değirmen yoluna. Çocukken başladım bu işe, 1986’da bıraktım. Arpa, buğday, mısır öğütürdük. At, eşek ya da deveye yüklersiniz tahılınızı, rüzgar kuvvetli ise ununuzu alıp dönersiniz. Rüzgar olmazsa değirmen çalışmaz. Rüzgarın kuvvetli olduğu günlerde 1 tona kadar tahıl öğüttüğümü bilirim. Serenlere yelken bezini takarsın. Rüzgarda yelkeni açmazsan rüzgarın faydası olmaz. Rüzgar olmadığında yelkeni toplarsın. Değirmende her ağaç kullanılmaz. Değirmenin içinde yuvarlak dişli bir çark vardır. Çark döndüğü vakit fenerin başını hareket ettirir. Bir alt taş bir üst taş vardır. Alt taş sabittir, üst taş döner.

” Ne dersiniz? Don Kişot’un alt edemediği yel değirmenleri zamana yenik düştü mü?

Yolu yok,
Don Kişot'um benim, yolu yok,
Yel değirmenleriyle dövüşülecek.

Nazım Hikmet