Metale hayat veren eller…


Metale hayat veren eller…

Sanat ve antika meraklıları “Bodrum Sanat & Antika Fuarı”nda buluştu. 28 Temmuz’da Herodot Kültür Merkezi’nde ziyaretçileri ile buluşan fuarda 4.000 m2’lik alanda 500'den fazla sanatçının katılımıyla 40 galeri ve 4 binin üzerinde eser sergilendi.

Sanatın buluştuğu etkinlikte iki genç heykeltraş İlayda Kepez ve Ufuk Güneş Taşkın ile sanata dair keyifli bir sohbete konuk olduk.

Heykeltıraş olmaya nasıl karar verdiniz?

Ufuk: Bir insanın dünya üzerinde karşılaşabileceği etkileşim açısından sanatsal bağlamda en güçlü yapıtlardan biridir heykel. Form olarak, cisim olarak, kütle olarak ve anlattığı kavramsal bağlamlardan dolayı heykel insan üzerinde birçok yoldan etkileşim kurar. Heykeli bu etkileşim ağının en güçlü ögelerinden biri olarak görüyorum. Sürekli birbirine yabancılaşan bir dünyada birbirinden kopuk bireyler gibiyiz. Ben kendimi insanlara anlatabilmek için bir anlatım dili seçtim ve bu anlatım dili heykel sanatı oldu.

İlayda: Heykel, 3 boyutlu bir nesne, uzayda ağırlığı var. Etrafında dönebiliyorsun, dokunabiliyorsun, şekillendiriyorsun. Bu beni çok etkilemişti ve lise yıllarında heykel yapmaya karar verdim.

Ne tür heykeller yapıyorsunuz, felsefi olarak temanız nedir?

İlayda: Ben eserlerimde daha çok insan hallerini öne çıkarmaya çalıştım. O “güleriz ağlanacak halimize” deyiminin 3 boyutlu halini yapmaya çalışıyorum. Biraz esprili bir dilde eleştirel bir şeyler üretmeye çalışıyorum. O yaşadığımız ruh hallerini metal ve farklı metaryellerini kullanarak birleştiriyorum ve bunu izleyiciye sunuyorum.

Düşüncelerimi 3 boyutlu bir şekilde izleyiciye aktarmak istiyorum. Çünkü biliyorum benim kaygılarım ve düşüncelerim o izleyicinin kaygıları ve düşünceleri aynı zamanda. Aracı olmak, iletişim kurmak, onun kaygılarını anlatan bir aracı olmak istiyorum.

Ufuk: Ben de metal materyeller üzerine çalışıyorum çoğunlukla. Özellikle çivilerle yaptığım heykeller imza çalışmalarım diyebilirim. Çivi günlük bir hayatta bir bağlamı, işlevi olan bir obje. Belki tamirde, belki inşaatlarda kullanıyoruz. Ben bu objeyi alıp gündelik yaşamdaki işlevinden koparıp bir sanat objesine dönüştürdüğüm zaman bu geçirdiği dönüşüm beni derinden etkiliyor.

Nelerden ilham alıyorsunuz?

İlayda: Beni en çok besleyen okuduğum şeyler. Sanat tarihi o kadar etkileyici hikayelerle dolu ki. Beni asıl besleyen şey onların o ilhamı, onların o çalışma disiplini.

Ufuk: Benim beslendiğim birçok dal var aslında. Sadece edebiyat, heykel, sanat tarihi değil de bilimkurgu ve günümüzün filozofları da oldukça ilgimi çekiyor. Biz sanatçılar her zaman yeniyi, var olmayanı ve geleceğe doğru bir yol çizebilecek objeleri araştırmaya çalışıyoruz. İnsanların yaratıcı duygularına dokunmaya çalışıyoruz.

Bir heykel nasıl vücut buluyor?

İlayda: İlk süreç araştırma, eskizin kafanızda oluşmasının ardından heykelin ölçüleri belirleniyor. Metal materyeller bu süreçte beni çok etkiliyor. Yoktan var etmek gibi. Ortada hiçbir şey yok ve sen bazı parçalar ekleyerek bir form oluşturuyorsun. Taşta tam tersidir mesela. Var olan bir parçayı çıkararak içindeki o formu ortaya çıkartırsın. Genellikle heykellerimde kaynak dokusu kullanıyorum. Metal çubukları tek tek birbirine ekleyerek daha sonra üstüne kaynak dokusu çıkıyorum. Her şey bittikten sonra bunun taşlama ve temizleme süreci başlıyor. Uzun bir taşlama sürecinden sonra temizliyoruz ve en sonunda son form ortaya çıkmış oluyor. Tabi bununla da bitmiyor çünkü metal doğada dönüşen bir malzeme. Yok olabiliyor, paslanabiliyor. Sanatçı olarak bizim asıl aradığımız ölümsüzlüktür ve bu sebeple bazı malzemelerle paslanmasını önleyecek hale getirip o şekilde sergiliyoruz.

Ufuk: Çivilerden yaptığım 1.50 m. boylarında bir insan figürü var. İsmi “belleğini yitiren beden”. Pandemi sürecinde kapanmaların en yoğun yaşandığı dönemde yaptığım o heykel; günümüz dünyasında bu kaosun içinde daha fazla görmek istemeyen, daha fazla konuşmak istemeyen bir insanın kafasında biriktirdiği problemlerin var olan hafızasını belleğini kaybetmesine sebep olmasını anlatan bir çalışma. Bu eser, 2000’den fazla çivinin tek tek elle şekillendirip daha sonra çekiçle dövülerek form verilmesi ve sonra kaynakla birleştirilmesiyle oluştu.