Kökleri denize uzanan bir Bodrum aşığı


Belgesel çalışmaları, araştırmalar, Bodrum’a dair hayata geçen başarılı projeler, dernek başkanlığı… Zehra Denizaslanı tek koltuğa birkaç karpuz sığdıran güçlü kadınlardan biri. Sıcacık sohbetinde tanık olduğu kültürü ve Bodrum’um masalsı yüzünü fısıldadı bizlere…

Bize kendinizi anlatır mısınız? 
Hem anne hem baba tarafım Giritli ve denizcidir. Baba dedem Hanya’dan Fethiye’ye, anne dedem Spinalonga Adası’ndan Bodrum’a gelmişler. Spinalonga Adası denizci-balıkçı adasıdır. Orası mübadele döneminde mübadeleye dahil olmuyor, ancak bir sabah bakıyorlar ki adayı terk etsinler diye cüzzamlı insanlar getirilip adaya bırakılıyor. Tüm denizciler mübadele ile Bodrum’a geliyorlar. Ailem buraya gelince balıkçılık yapmaya başlıyor. Bodrum’un yerlileri zeytincilik ve narenciye ile geçindikleri için balık ile takas yapmaya başlıyorlar. Kumbahçe sahili balık ağları ile dolardı, sohbetler yapılırdı. Buraya gelişimiz ile Bodrum’da denizcilik son derece gelişti. Çocukluğumdan bu yana öğrenmeye çok meraklıyım. Okumak istiyordum ancak çocukluğumda yaşadığım talihsiz olaylar neticesinde bu mümkün olmadı. Bodrum’da lise yoktu o zamanlar. Babam bizi bir anda terk etti, annem ve kardeşlerimle ortada kaldık. Okula gidemedim ama para biriktirip kütüphaneye kayıt oldum. Sürekli okurdum. 16 yaşımda en yakın komşumuz olan eşimle nişanlandım, 17’imde evlendim. Eşim de Giritli’ydi. Aynı mahallede olmamıza rağmen birbirimizle hiç konuşmamıştık ve görücü usulü evlendik. Eşim para kazanmak için tersanede çalıştı. O dönemde Bodrum’da Naminin Mehmet Güllük’te tekneye merak sarıyor. Bir tekne yapıyor, babası beğenmiyor ve yakıyor. Mehmet pes etmiyor, Kalimnos’a gidiyor. Bakıyor ki yeni bir teknenin yapımına başlanmış, günlerce ağacın tepesinde oturup tekne yapımını seyrediyor. İnsan isterse herşeyi başarır. Tekrar Bodrum’a dönüyor, tekne yapıyor ve onu satıyor. Burada Ziya Güvendiren Usta, Naminin Mehmet’in yanında çalışmaya başlıyor. Naminin Mehmet buradaki tersaneyi Ziya Güvendiren’e bırakıp Güllük’e gidiyor. Mahallenin tüm çocukları o dönemde Ziya Usta’nın yanında yetişiyor. Bugün usta olarak anılan eşim Ali Kemal Denizaslanı, Erol Ağan, Mehmet Özyurt, Ziya Usta’nın elinde yetişiyorlar. Kendimi bildim bileli denize aşıktım, hala öyleyim. O dönemlerde Bodrum’da tekne siparişleri başlıyor. Tersanemiz tarihi tersanenin olduğu yerdeydi. Hal böyle olunca ben de evde oturmadım. Tersaye gider eşime yardımcı olurdum. Zımpara, vernik, çivi çakma, boya gibi işleri yapardım. Benim için ahşap tekneler efsaneydi.

Bodrum’a dair imzanızın bulunduğu projeleri anlatabilir misiniz? 2012 yılında hayata geçen “Bodrum’un Gelinleri” projesinde fikir bana aitti. Unutulmaya yüz tutmuş, eski gelenekleri Bodrum’un Gelinleri projesi ile gün yüzüne çıkarmayı hedefledik. Bodrum’u kapı kapı gezerek eski gelinlikleri buldum. Oasis’te düzenlenen sergide çok eski gelinlikleri, takıları fanuslarda Bodrumlular’a sunduk. Yakın zamanda tamamlanacak olan “Bodrum Denizciliği ve Tersaneciliği’nin Tarihi” adlı kitap çalışmasında da emeğim var. Ciddi bir araştırma ve saha çalışmasının emeği. Denizcilerle görüştüm, hayret verici öykülerle karşılaştım. Mesela forma dalgıçlarının yüzme bilmeden geçim kaygısından dolayı denize daldıklarını öğrendim. Hatta dalgıcı denize atar, üstüne sopayla bastırıp ağırlık yapıp dibe daldırırlarmış ya da karadan denize yürütürlermiş. İnanılmaz olaylar yaşanmış geçmişte.

Deniz Müzesi’nde de emeğiniz olduğunu biliyoruz.
Bodrum Deniz Müzesi fikri eşime aitti. Eşim Girit’e, Hanya’ya gittiğinde oradaki deniz müzesini gezmişti, dönünce bu fikri hayata geçirme fırsatı buldu. Bodrum Deniz Müzesi, Ticaret Odası Başkanı Mahmut Kocadon ve Belediye Başkanı Mehmet Kocadon’un desteği ile kuruldu. Orada eşimin eseri 50 tekne maketi bulunuyor. Deniz Müzesi sergisini 12 tekne ile limanda bir çadırın içinde açmıştık. Eski ustalar sergiye geldiklerinde ağlıyorlardı. “Balığa ilk defa bu tekne ile çıktım.” diyenler olmuştu. Hiç değilse gelecek nesillere geçmişin izlerini taşıyan bir miras bırakılmış oldu. Deniz Müzesi beni çok heyecanladırıyor. Bir dönem Bodrum’da hizmet veren o ustaların hepsini tanıyorum. Eşim deniz müzesi projesi esnasında beyin tümörü teşhisi ile ameliyat oldu. Uzun süre ayağa kalkamadı. Müzenin açılışına ayağa kalkmış bir şekilde gelebildi. Kısa bir süre sonra maalesef onu kaybettik.

Bizim Mahallenin Giritlileri adlı belgesel çalışmasından bahseder misiniz?
Çocukluğumda yaşadığım mahalledeki bir çok kişinin Türkçe bilmemesinden dolayı çok acı çektiğine tanık oldum. Aynı şekilde mübadele ile Girit’e gönderilen Rumlar da Türkçe konuştukları için zorluk yaşadılar. “Bizim Mahallenin Giritlileri” adlı belgeselde bu konuyu işledik. Belgesel 1850’lerin sonundan itibaren, özellikle mübadele döneminde yoğunlaşan Bodrum’daki Girit Göçmenleri ile Bodrum’dan Girit’e giden Bodrum Göçmenleri’ni konu almaktadır. Buradan gönderilen Rumlar, Girit’te Neo Halikarnia Bölgesi kurmuşlar ve Girit’in Türkler’i olarak orada kabul görmemişler. Bizler de burada Bodrum’un Giritlileri olarak uzun süre kabul görmedik. Azmakbaşı ilkokulundan öteye gitmemize izin verilmezdi. Tek bir ismimiz vardı. Marialar derlerdi bize.

Girit Kültürüne yönelik bir dernek çalışmanız var?
Kısaca anlatır mısınız? Bodrum Gi rit ve Yunanistan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği’nin başkanlığını yürütüyorum. Derneğimiz 3. yılına girdi. Amacımız; geleneklerimizi, tarihimizi ve kültürümüzü gelecek nesillere aktarmaktır. Nisan ayı içerisinde “İki Yaka Yarım Aşk” adlı filmi dernek olarak Bodrum’a getiriyoruz. Selda Alkor’un başrolde olduğu film mübadele yıllarını konu alıyor. Hepimiz bu dünyadan geçiyoruz ve iz bırakıyoruz. İnanın önemli olan insanın arkasında bıraktığı izlerin takdir edilmesidir.