Gül Can


Kadın öyküleri köşemizde genç bir mimarın kariyerine odaklanıyoruz. Gül Can, Bodrum’da inşaat sektöründe faaliyet gösteren köklü bir firmanın üçüncü kuşak temsilcisi.
Dokunduğu alanları kendi yorumu ile harmanlayarak başarılı projelerin temelini atan, deyim yerindeyse çekirdekten yetişme genç bir mimar o. Bodrum’a yakışır bir titizlikle inşa edilen, her köşesinde dokunuşu hissedilen Madan Ortakent’te buluşarak bir kahve sohbetine Bodrum’u, yaşamı ve mimariyi sığdırdık. Bodrum Mimarlar Odası Yönetim Kurulu Sekreteri Gül Can ile, odağında zaman-mekan-insan olgusunun yer aldığı keyifli sohbetimizi sizler için kaleme aldık…
Bu mesleği tercih etmenizdeki en önemli etken ne oldu?
Mimar olmak ortaokul yıllarımda aldığım bir karardı. Düşünmek, tasarlamak, inşa etmek ve onu insanlarla buluşturma fikri açıkçası beni her zaman cezbetti. Mimarlık çok geniş bir alan. Odağında insan ve yaşam var. Ev değil, yaşam tasarlıyoruz. Bu süreçte Bodrum’da olmak, daha doğrusu yerelde çalışmak cazip geldi bana her zaman. Farklı yaşamlara dokunabiliyorsunuz. Çizdiğiniz şeyin sonucunu görüyor, konuk oluyorsunuz. O evde yaşayanlarla kahve içiyorsunuz. Bu müthiş bir şey. Proje ve inşaat aşamasının her sürecine yakından dahil olabiliyorsunuz.
Peki bu kararı almanızda ailenizin etkisi ne oldu?
Ben üçüncü kuşağım. Dedem Cavit Can, babam Cemal Can, sonrasında abim ve ben. Abim Cavit Can özellikle hafriyat sürecinde kurumsal kurguyu oluşturdu. Ben de Can Grup adına inşaat ve dekorasyon kısmında ağırlıklı olarak çözüm üretiyorum. Ailem bu işte olmasaydı yapar mıydım, kesinlikle yapardım. Elbette büyüdüğüm ortam bu isteğin oluşmasında oldukça etkili oldu. Çocukluğumdan hatırladığım kadarıyla şantiye ortamı ben ve abim için daha çok oyun alanı gibiydi. O dönem dikkat etmediğim ama bilinç altıma yerleşen detayları çok sonrasında hatırladığımı, bir takım ögeleri fakında olmadan kullandığımı biliyorum. Yani eski oturduğunuz evdeki detayı çok net bir şekilde hatırladığınızı fark ediyorsunuz ve bir şekilde bunun yansıması önünüze düşüyor.
Bodrum’da inşaat sektörü sağlıklı gelişiyor mu?
Ben aynı zamanda Mimarlar Odası Yönetim Kurulu sekreteriyim. Bodrum plan konusunda çok sıkıntı yaşayan bir bölge. Çok kıymetli bir yerdeyiz. Burada çok ciddi arkeolojik alanlarımız, doğal sit alanlarımız var. Bu nedenle birçok kurumun bir arada planlama yapması gerekiyor. Oda olarak her adımda “Doğru mu, yanlış mı? Nasıl bir zarar verir? Ne getirir, ne götürür?” sorularını göz önünde bulundurarak ilerlemeye çalışıyoruz. Şu ana kadar yaptığımız müdahaleler oldu. Bodrum Kalesi, Aspat ve çevre yoluyla ilgili çalıştaylar düzenledik. Uygun görmediğimiz proje ve oluşumlara dava açıyoruz. Doğrusunu yaptırmaya çalışıyoruz. Şu anda yaptığımız plan bundan 20 sene sonraki Bodrum demek. Bodrum rağbet gören bir yer. Mutlaka buraya bir şeyler yapılacak, bunu engelleyemeyiz. Ama bunu doğru yapmamız şart. Eğer rezidans yaparken 50 ağacı feda ediyorsak bu yanlış. Ama ağaç olmayan bir yere ağaca saygılı bir şekilde projeni inşa ediyorsan, buna bir şekilde müsade edebiliyor olmalıyız. Bir yandan inşaat devam ediyor, bir yandan göç devam ediyor. Dediğim gibi plan demek bugün yaptığımız işin 20 sene sonraki yansıması demek. Biz bunları öngörmek zorundayız. Bodrum çok ciddi gelişen, kentleşen bir ilçe. Kasabalığı bırakıyoruz, bu gidişle yerellikten çıkacağız. İşte o zaman korkmaya başlamamız lazım. Çünkü onu kaybettiğimiz noktada Bodrum’da yaşamayı bırakıyoruz gibi olacak. Özetle o büyük şehirlerin stresini buraya getiriyoruz şu an. Odağımız Bodrum değil. Bodrum’da yaşamak değil. Burada bir ev sahibi olmak. Hani ne olursa olsuna dönmüş durumda. Siz burada sadece bina almıyorsunuz, bir yaşam şekli alıyorsunuz aslında. Burası yaz kış sıcak bir yer. İnsanıyla sıcak bir yer. İstanbul’daki o yoğunluk, telaş burada yok. Aradığınızı her türlü bulabiliyorsunuz. Sakinlik arıyorsanız buluyorsunuz. Hareket arıyorsanız onu da bulabiliyorsunuz. İşte bu sebeple doğru müdahaleyi yapamazsak Bodrum’un Bodrum olduğu bir nokta kalmayacak.
Hayalini kurduğunuz bir proje var mı?
Kendime bir yaşam tasarlamak istiyorum. Yola çıkış noktamız herkese hitap etsin olduğu için çok spesifik ilerleyemiyoruz aslında. Neticede bunlar satılık evler. Genel olarak herkesin beğenebileceği ürünlerle ve olabildiğince herkesin kullanabileceği şekilde yapılan binalar oluyor. Ama benim kurgumda daha farklı bir yaşam alanı fikri var. İşle hayatım çok iç içe. O yüzden olabildiğince bu çalışma alanında ev konforunda yaşayabilmek isterim. Açık mekan, ofis ve ev üçlüsünün bir arada olabileceği bir sistem düşünmek istiyorum kendim için. Ama bunun için biraz erken. Bu aşamada benim için keyif veren bir detay sıfırdan yaptığım bir projede oturuyor olmak. Birebir yaşıyor olmak. Yani o iki boyutlu görüntünün içinde yaşayabiliyor olmak gerçekten çok önemli. Çoğu zaman bir çizimin nereye varacağını unutuyoruz ve insanlardan geri dönüşleri aldıkça besleniyoruz. Bizim mesleğimiz her zaman ileriye gitmesi gereken bir meslek. Her zaman kendinizi beslemeniz, ürünleri, teknikleri takip etmeniz lazım. Olabildiğince çevrenizdeki yaşamı takip etmeniz lazım. Ne arıyor insanlar? 12 ay yaşamak istiyorlar ya da farklı bir kurgu istiyorlar. Bir site içinde güvende olmak istiyorlar gibi. Aslında yaşam şekli evrildikçe sizin tasarımınızda değişmeye başlıyor.
Mühendisi, danışmanı, kontrolörleri, kalfaları, ustaları ve onlarca insanla birlikte diyalog halinde icra edilen bir meslek mimarlık. Orkestradan iyi bir ses çıkması için mimarın bütün sesleri duyması lazım sanırım. Bu süreçte yaşadıklarınızı dinlemek isteriz.
Şantiyedeki tek kadınım. Çalışma arkadaşlarım şirketimizin çok eski çalışanları. Özetle küçüklüğümü bilen insanlarla çalışıyorum. Bu sebeple benim açımdan tek başıma olmak sorun olmuyor ama aslında düşünürseniz zor bir iş yapıyoruz. Mutlaka bir yerden görmeniz, gidişatını belirlemeniz, belli bir takım kararları sizin veriyor olmanız lazım. Sürekli bir karar mekanizması haline geliyorsunuz. Bir yandan da hani benim elim değsin gibi değil de kendinizde işin içinde olmak istediğiniz için bu sefer her şeyi yapmaya başlıyorsunuz. En büyük destekçim ailem elbette. Tüm projelerde sürekli olarak “kendimiz otursaydık neden rahatsız olurduk” ya da “neyin nasıl olmasını isterdik” gibi sorular yönelterek adım atıyoruz. Odağımız insan, yaşam. O yüzden olabildiğince düzgün yaşam alanları sunmaya çalışıyoruz. İleride şuna ihtiyacımız olur mu? Olur ya da olmaz. Alt yapısını yapalım dursun. Bu tarz durumları hep değerlendirerek, babam, abim, ben olabildiğince hepimiz dahil olarak karar vermeye çalışıyoruz. Açıkçası ben sonuçtan çok memnunum. Bir şeyler başarmak, bir sorunla karşılaştığında çözüm üretmek ve çözdüğünüz andaki rahatlama hissi, bunlar beni motive eden duygular. Başlangıçta benim için stres kaynağıydı. Öğrendikçe ve başardıkça keyifli bir hale geldi.
Çalışmadığınız zamanlarda neler yaparsınız?
Arkadaşlarımla vakit geçirmeyi ve seyahat etmeyi çok seviyorum. İtalya, Paris, son olarak da Atina’ya gittim. Onun dışında Viyana, Budapeşte gibi birçok Avrupa ülkesini gezdim. Fırsat bulursam bu yıl Hindistan’a gitmeyi planlıyorum.
Mimarisinden en çok etkilendiğiniz yerler neresi?
İtalya sokaklarında gezerken her noktada bakacak bir detay bulmak hoşuma gitmişti. Korunmuş olması çok güzeldi. Bodrum’un ara sokaklarını da aslında çok seviyorum. Ortakent ve Bitez’deki eski evlerin iç içe olması beni hep etkilemiştir. Maalesef o dokuyu kaybetmeye başladık. Komşuluğu, insanların birbirine saygılı aynı zamanda iç içe yaşadığını gösteren geleneksel detayları.