GÜÇLÜ KADINLAR


Onlar çocuklarına iyi bir anne, kocalarına ideal eş, anne babalarına hayırlı evlat, sadık sevgili, güvenilir bir dost, kısaca en iyi her şeydir… Buna rağmen neden hep mutsuz olan onlardır? Kendilerini yok saydıkları için mi yoksa hep başkaları için yaşadıkları için mi? Eşlerinin hayatlarını gereğinden fazla kolaylaştırdıklarından mıdır yorgunlukları….

Her sorunu çözebilen ve sorumlulukları hep üzerine alan kadın, karşısındaki erkeği rahata alıştırır aslında. Her konuda başarılı ve özverili olduğundan, erkeğe yapacak pek bir şey bırakmaz. Yapılması gereken her şeyi onun yerine yapar zaten. Erkek bilir ki kadın nasıl olsa halleder, her türlü problemi çözer… Bu kadınlar sürekli başkaları için yaşar, onların ihtiyaçlarını giderir, onların sevdiği şeyleri seçer ve hazırlar, hep başkalarını düşünürler… Ve onlar, kendi hayatlarından vazgeçmiş, saçının her telini süpürge etmiş, gereksiz bir özveri ve fedakarlık göstermiş güçlü ama bir o kadar da yorgun kadınlardır…

Güçlü kadınlar, her işlerini kendileri halletmeye çalışırlar, başka türlüsünü bilmezler çünkü. Onlar kendi paralarını kendileri kazanır, bir erkeğe mecbur kalmadan da hayatlarını devam ettirebilir, hayatın tüm zorluklarını kendileri göğüsleyebilirler. Kimsenin kendilerine karışmasını, kararlarını sorgulamasını, yaptıklarına ve hayatlarına müdahale etmesini istemezler, yalnız savaşçılardır çünkü onlar hayata meydan okuyan…

“Güçlü kadınlara zayıf erkekler kolay sahip olamazlar ne yazık… Kadın emek ister, özveri ister, aslında kolay kadındır, yükte hafif pahada ağır. Erkeğin hayatını kolaylaştırır. Fakat güçlü kadını herkes taşıyamadığı içinde suçlu olan yine kadındır... Güçlü kadın özel kadındır işte gerisi hikaye…” demiş Cemal Süreya ne güzel özetlemiş aslında…

Ve işte tam da bu yüzden, bu kadınlar mutsuz olmaya mahkum kadınlardır…

Güçlü kadınlar, eşlerinin yapması gerekenleri kendi üzerlerine aldıklarında, onların zaferlerini ve heveslerini de ellerinden almış olurlar aslında... Çaba göstermek ve emek harcamak için ortada sebep bırakmazlar. Hevesi kalmayan erkekler de doğal olarak, kendilerini gösterecekleri başka ortamlar ararlar.

İlginç olan, bu kadınlar el üstünde tutulmayı beklerken, en çok aldatılan, terkedilen ve ilişkileri her zaman hayal kırıklığı ile bitenlerdir… Ve neden olduğunu da hiç bilemezler… Üstüne üstlük yerlerine tercih edilen kadınlar hep kendilerinden daha eksik, vasıfsız, muhtaç ve zayıftırlar… Erkekler için tercih sebebidir bu kadınlar. Birinin ona muhtaç olduğunu görmek ruhuna dokunur erkeğin, gururunu okşar ve kendini güçlü hissettirir... 

Bu zayıf kadınlar erkeklere her zaman bağımlı ve ihtiyaç duyarak yaşarlar… Erkekler bu kadınları asla bırakamazlar, çünkü onlar güçsüz, zayıf ve kırılgan kadınlardır. Ayrılırlarsa hayatlarını sürdüremezler, koruyup kollanmaya ihtiyaçları vardır… Ama işin ilginç yanı, her zaman daha değerli olanlar da bu kadınlardır… 

Güçlü kadınlar ise olayların nasıl bu hale geldiğini uzaktan izlerler sadece sessizce.…

Kadınlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde yetim-öksüz kalan çok olur.

Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler...

Çekmecenin dibinde artık kimsesizdir eski tarak. 

Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar.

Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların.

Sık sık boynunu büker “sarıkız”.

Teki kalmış o eski bardağın anlamını bilen olmaz, değerini kimse anlayamaz krom hac tasının.

Balkon artık sessizdir. Koridor kimsesizdir, bir kadın gittiğinde...

Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında; bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci... Bir anne gider, bir dost, bir arkadaş, bir sevgili... Ne çok kişi yok olur aslında, bir kadın gittiğinde.”