Denizcilerin kutup yıldızı: Deniz Fenerleri


Antik çağlardan buyana denizcilerin “iyi şans” olarak yorumladıkları deniz fenerleri, yalnızca dev dalgalara değil zamana da meydan okurlar. 

Yanıp söner, yanıp sönerler... Denizleri aydınlatır, yol gösterirler. Deniz fenerleri, uçsuz bucaksız maviliklerde yalnız ama bilge duruşlarıyla sonsuzluğa ışık saçarlar. 

İnsanoğlunun denizler üzerinde yolculuk yapmayı keşfettiği günden bu yana denizcilerin can yoldaşı haline gelen deniz fenerleri, teknolojinin gelişmesiyle birlikte fonksiyonlarını kaybetse de yıllara direnmeye devam ediyor. 

Antik dönemde yüksek yerlerde yakılan ateşlerle karşılanan bu ihtiyaç, zamanla hem bu ateşi daha kolay muhafaza etmek hem de sürekliliğini sağlamakla görevli kişiye kapalı bir alan sağlamak için bir yapıya evrilmiş. Deniz taşımacılığı için büyük önem taşıyan deniz fenerleri, limanlarda, kayalıklarda, adalarda ve akıntının tehlikeli hale geldiği kıyılarda gemilere kılavuzluk yapmıştır. 

Deniz fenerlerinde ışık kaynağı olarak, çok uzun süre gaz yağı ile yanan lambalar kullanılmış. İç içe daire şeklindeki fitillerin parlak ve büyük alevi, kristal devvarların içini aydınlatmış. Daha sonraki yıllarda lüks lambası, bir sonraki dönemde de ampuller kullanılmış. Günümüzde ise güneş enerjisinden faydalanılıyor.[1]

 

Deniz Kasidesi

Kasırga sarsar katedralleri uzaktan çanlar gelir

Her biri bir rüzgâra uzanmış ezanlar gelir

Görünmez bir nabızdır atar telsizler büyülü


Ermiş deniz fenerlerinden aydınlık dumanlar gelir

Eski bir şarkıda gemileriyle kaybolanlar gelir

Siyah yelkenleri rüya tozlarıyla örtülü

Attilâ İlhan/ 1972

 

Bodrum Feneri

Limanın batı ucunda yer alan Bodrum Feneri, günümüzde mendirek feneri olarak yanıyor, 8 deniz miline yayabiliyor ışığını. Yapısı, renkleri ve atmosferiyle Bodrum’a ait. 

İlk yıllarında beyaz ışık vererek Bodrum’un yerini gösteren fener, 80’li yıllarda liman büyütülüp mendirek yapılınca, bu kez kırmızı çakarak iskele feneri olarak görevini yapmaya başlamış.

Rota feneri olarak yapılan 7 metre yüksekliğindeki tarihi fener, şu anki göreviyle Türkiye’nin en gösterişli mendirek fenerlerinden biri, Bodrum’da dalgakıranın ucunda.

Deveboynu Feneri / Datça

1931 yılında inşa edilen fener 104 metre yükseklikte ve sanki bütün Ege’nin hakimi. Denizin sert rüzgarlarına tek başına direniyor. Bulunduğu yerin coğrafi şekli bakımından deve şeklini andırdığından fenere Deveboynu ismi verilmiş. Anadolu'nun Akdeniz'e uzanmış en uç noktası olan bu yer aynı zamanda Ege ve Akdeniz'i birbirinden ayıran bir nokta durumunda.

Karşısında Kos Adası ve daha birçok küçük adacık bulunuyor. Knidos antik kentinin bulunduğu yarımadanın son tepesinde ve bulunduğu topraklara çok yakışıyor. Çünkü dünyanın gelmiş geçmiş en büyük deniz fenerinin, İskenderiye Feneri’nin mimarı, Sostratos da burada yaşamış. 

Fener, 1993’ten beri güneş enerjisiyle çalışıyor. O günden bu yana, Knidos antik kenti içinden patikayla ulaşılan fenerde kimse kalmıyor.

Hüseyinburnu Feneri 

Turgutreis’te bulunan fenere, su kanallarının çevrelediği lüks marinayı ve Sabancı Parkını geçerek ulaşılıyor. Ağaçlarla kaplı burunda ve denizden 15 metre yükseklikte yer alan, 9 metrelik fenerin eteğinde, fener restoran yer alıyor. Elektrik akülü enerjisi ile ışığı 10 mil uzaktan görünme gücü olan fener1964 yılından bu yana Akdeniz'den geçen gemilere göz kırpıyor.

Geceleri Kos Adası ile bakışan fener, güneş enerjili ilk fenerlerimizden. Eskiden bu fenerler asetilenle çalışırlarmış. Ağır tüplerin adalara taşınması için tekne, tüplerin fenerlere çıkartılması için de atam tutulurmuş. Fenerci artık, yalnızca periyodik bakımlar için gidiyor ‘çakar fenerleri’ne.

Turgutreis Feneri

Marinada bulunan deniz feneri, Turgutreis’in eşsiz günbatımı manzarasına göz kırpmaktadır.

Kızılada Feneri / Fethiye

Kızılada’daki fener, 1910 yılında yapılmış. Fenerin adadaki yüksekliği 32 metre, kule yüksekliği 12 metre. 5 saniyede bir çakıyor. Üzerinde bulunduğu ada, Fethiye’den 5 mil açıkta, ormanlık dağların çevrelediği körfezin ortasında.



[1] Tankuter, A., Yalnızlığın Işıkları Deniz Fenerleri, Novartis Kültür Yayınları, İstanbul 2003.