Çizgi Ustası…


Türkiye onu ilk yerli yapım çizgi filmleri ile tanıdı. Yıllar içinde 400’ü aşkın film üreterek sektörün ekollerinden biri olmayı başardı. Öğrencilik yıllarından bu yana büyük bir tutkuyla yaptığı karikatür çalışmaları ise, en büyük motivasyon kaynağı.

Hatırlar mısınız, bir aşağı, bir yukarı koşan “Yak şu kaloriferi kapıcı donuyoruz! Söndür şu kaloriferi kapıcı pişiyoruz!” talimatlarıyla ne yapacağını şaşıran İzocam reklamlarındaki kapıcıyı? ECA reklamlarındaki “Bay Elmor” karakterini? Peki, “Dede Korkut”, “Bamsı Beyrek”, “Ali Baba ve Kırk Haramiler”, “Alaaddin’in Lambası”, “Ahşapgiller”, “Camgiller” ve “Kağıtgilleri”… “Bir bilmecem var çocuklar” diye başlayan hepimizin sevdiği reklamı ve diziler halinde gerçekleşen animasyonlarını unutmak olanaksız gibi. “Bir sanatçı bütün sanatları anlamalı ve sevmeli” diyen Orhan Büyükdoğan’la gerçekleştirdiğimiz sohbetin satır aralarını sizler için kaleme aldık.

Akademiye giriş sürecinizi bizimle paylaşır mısınız?
Atalarımın mağara duvarlarına çizdiği gibi, ben de resim yapmaya oturduğum evin duvarlarını boyayarak başladım. Aklımda ressam olmak vardı ve ailem yeteneğimin farkındaydı. Yine de ressamlığı hobi olarak yapmamı istiyorlardı. Babamla Kabataş Erkek Lisesi’ne kayıt için gittiğimizde eksik evrak nedeniyle kayıt yaptıramamıştım. Oradan ayrılıp Ortaköy’e resim öğretmenim Saim Türe’yi ziyarete gittim. Sohbet arasında Kabataş Erkek Lisesi’ne kayıt olacağımdan bahsedince, “Ne, akademiye gitmedin mi?” diye telaşlandı. Sonrasında beni Zeki Faik İzer’e götürerek akademiye kaydımı yaptırdı. Bu olay hayatımın dönüm noktasıdır. Ortaokul yıllarıma dair unutamadığım bir anımı da paylaşmak isterim. Resim öğretmeni Saim Türe bir sınavda beni gözetmen olarak görevlendirmişti. Masanın üzerine çizmemiz için ayva koydu ve beni çağırarak sınıfa göz kulak olmamı istedi. Sınav esnasında sınıftaki herkesi tek tek gezip çizdikleri resimleri düzelterek, eklemeler yaparak yardımcı oldum. Saim Hoca sınıfa döndüğünde resimleri gördü ve “Maşallah siz neymişsiniz yahu, usta olmuşsunuz. Sizin boyaya da ihtiyacınız yok, herkes boya kalemlerini Orhan’a versin” dedi. Üzerinden onca sene geçmesine rağmen elimde hala o kalemlerden var.

İlk karikatürünüz Akbaba Dergisi’nde yayımlandı. Bu süreç nasıl gelişti?
Yıl 1952. Bir gün Akbaba Dergisi’ne birkaç karikatürümle gittim. Üstat Yusuf Ziya Ortaç karikatürlerime uzun uzun baktı. Dedi ki, “Orhan, desenin güzel ama esprilerin zayıf, pişkin değil.” Ben de hazırcevap bir edayla, “Akbaba bir kazan, içine atın benimkiler de pişsin” dedim. Lafımı ağzıma tıkarak, “Biz zaten pişmişiz, bir de senin için pişersek dibimiz tutar” dedi. Yılmadan karikatür götürdüm. Sonunda başardım ve karikatürlerim yayımlanmaya başladı.

Hayat Dergisi’nde yayımlanan çizgi romanların hikayelerini anlatır mısınız?
Mimar Sinan Üniversitesi giriş salonunda sergi açmıştım. Hayat Mecmuası sahibi Şevket Rado sergimi gezmiş ve çok beğenmişti. Dergi için resimli hikaye çizmemi teklif etti. Binbir Gece Masalları kitabını önüme koydu ve “buradan bir hikaye seç, çizmeye başla” dedi. İlk olarak Ali Baba ve Kırk Haramiler ile başladım. At çizimlerine gelince, görsel bir hata yapmamak için Şevket Bey’den yardım talep ettim. Karacabey Harası’ndan izin alındı, orada birkaç hafta çalışarak Arap atları ile ilgili bilgi aldım. At çizimleri yaptım. Yaptığım tüm çizgi hikayelerde bu tür araştırmalarım sürdü. Diğer hikayelerde Çin, Hindistan ve İran sefaretlerine giderek tarihi ve sosyal yaşamlar hakkında doküman topladım.

Çizgi film yapma fikri nasıl doğdu?
Kaliteli çizgi film izleyerek başladım diyebilirim. Walt Disney’in Bambi, Fantasia gibi başyapıtlarını defterime çizerdim. Sayfaları hızlı çevirince o çizimler hareket ederdi. İlk çizgi filmlerim bunlardı. Sinemalarda oynatılan Walt Disney filmlerinin gösteri sırasında koptuğu zaman kesilip atılan parçalarını toplar eve getirirdim. O birkaç karelik parçaları (şut) dikkatle inceleyerek animasyonun özelliklerini anlamaya çalışırdım. İlk hocam Walt Disney’dir diyebilirim. Bir gün kafamda bir şimşek çaktı ve bir çizgi film senaryosu yazıp bunu firmalara sunmaya karar verdim. Çizgi filmi kimse bilmiyor o zamanlar. Televizyon yok, filmler sinemada oynuyor. Anadolu Bankası’na gittim. Senaryoya baktılar, enteresan buldular. Boya alacak param yokken avans aldığım para ile istedikleri tek kopya filmi yapmaya giriştim. 3 dakikalık film “Arılar ve Karıncalar” adında iki çalışkan grubun aralarındaki diyaloğu konu alıyordu. Çalışmaları İpek Film stüdyosunda yaptım. Çizgi film yapım ekibi en az 7 kişiden oluşurken ben bu filmin herşeyini tek başıma yapmıştım. İki kopya olarak sipariş aldığım film beğenildi ve 10 kopya daha istendi. Hem para kazandım, hem yüreklendim. Ve çalıştığım yerden ayrılarak kendi stüdyomu kurdum. Resimlerinize; felsefe, fizik, bilim ve tasavvufi bir bakış açısı getirerek yeni bir ekol başlattınız.

Kuantart olarak adlandırdığınız çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Resim çalışmalarımın bir bölümünü “Kuantart” başlığı altında toplamamın nedeni, evrenin temel parçacıklar üzerine kurulduğunu betimleyerek tüm evrensel olayların bu yönde geliştiğini savunmamdır. Bir fizikçi olmadığıma göre, iddia sahibi de değilim. Sadece meraklı bir ressamım. Evrendeki süper düzeni hissederek anlamaya çalışıyorum. Dünyanın birçok yerini gezerek, araştırarak çalışmalarını zenginleştiren Orhan Büyükdoğan şimdilerde Bodrum’daki evinde uzun yıllardır üzerinde çalıştığı Ulaattin kitabını yazıyor. Ulaattin’in hikayesi ise alışılmış “Alaattin’in Sihirli Lambası”nın çok uzağında fantastik bir yol izliyor.

Orhan Büyükdoğan kimdir?
21 Eylül 1935’te İstanbul’da doğdu. 1960 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü, Zeki Kocamemi Atölyesi’nden mezun oldu. İlk karikatürünü 1956 yılında Akbaba Dergisi’ne çizdi. Dolmuş ve Tef gibi mizah dergilerinde karikatür, Hayat Mecmuası’nda karikatür ve çizgi romanları yayımlandı. Man Ajans’ta art direktör olarak çalıştı. 1971’de Orhan Büyükdoğan Cartoon Film Stüdyosu’nu kurdu. 400’ü aşkın çizgi film üretti. Anadolu Üniversitesi ve Mimar Sinan Üniversite’sinde öğretim görevlisi olarak deneyimlerini gelecek kuşaklara aktaran Büyükdoğan, Türkiye’nin ilk çizgi film (animasyon) bölümünün Anadolu Üniversitesi’nde kurulmasına öncülük etti. Reklamcılar Derneği Kristal Elma Özel Ödülü’ne, Kültür Bakanlığı ve TRT ödüllerine layık görüldü. Resim sanatı dışındaki ilgi alanları; felsefe, metafizik, klasik müzik, piyano, astronomi, satranç ve aikidodur.